Topluluk
İletişim Çalışma Grubu
Anlatının Gücü
Bir toplumun düşleri, anlattığı hikâyelerde gizlidir. Her hikâye, derya içinde olana deryayı anlatır. Deryanın keşfi ise düşün anahtarıdır...
Anlatının gücü, gündelik hayatın olağan akışı içinde oluveren, dağınık, düzensiz, bazen tesadüfi bazen kazara, sık sık tutarsız olayları kavramamız için bize bir kadraj sunmasından gelir. Bu kadraj içinde “neden” sorusunun yanıtını buluruz. Zira bu yanıtı hem merak ederiz, ama belki de daha önemlisi, bu yanıt bize bugünü anlamak ve geleceği değiştirmek için gerekli bağları sağlar.
İnsan kaynaklı iklimsel değişimleri durdurmak istiyorsak ilk sorumuz: bunun nedeni ne? Savaşları tarihe gömmek istiyorsak ilk sorumuz: savaşların nedeni ne? Yoksulluğun son bulması için nedenini bilmek gerek… Neden genç kuşakların bu ülkeden göçü her geçen gün hızlanıyor? Neden İsrail’in Filistin’deki soykırımı durdurulamıyor?
Bu gibi soruların ardından basit bir gerçekle karşı karşıya kalırız: bunların bile üzerinde aşağı yukarı anlaşabileceğimiz bir yanıtı yoktur. Bu kadar temel soruların bile!… üstelik yıl olmuş 2025! İnsanı afallatan, her yanıtın bir anlatısı olduğudur. Yanıtları anlatılar inşa eder.
Bu nedenle anlatıları değiştirmek, dünyayı dönüştürmenin en köklü yollarından biridir.
Bugün, dünyanın dört bir yanında süregiden özgürlük, adalet ve barış mücadelesi, aynı zamanda gerçekliğe dair farklı anlatıları hakim kılma çabasıdır.
Bugün giderek artan iktisadi ve politik çatışmalar karşısında çare olarak güvenlik ve savaş politikalarına sığınan rejimler, insan haklarını, adaleti ve dayanışmayı savunanları ya susturmaya ya da görünmez kılmaya, “neden” sorusuna verilecek yanıtlar üzerinde bir tekel kurmaya çalışıyor. Bu politikaların başarısı, dünyanın bu halinden sorumlu olanların halklarını “demokrasiden umudunu kesmeye” ve “otoriterliği terk çare olarak benimsemeye” ne kadar ikna edeceğine bağlı olacak.
Öte yandan, “neden” sorusuna verilecek alternatif yanıtların toprağı, tekel-tanımaz sivil toplum, bu susturma ve görünmez kılmaya karşı dünyanın her yerinde direnmeye devam ediyor. Her yerde anlatılmayan hikâyeleri anlatarak, eleştirel düşünceyi canlı tutarak, değişim için eyleme geçerek yazılmayan tarihlerin inşasına katkıda bulunuyor.
Ama biz başka bir anlatı kuruyoruz. Çünkü başka türlü bir yaşam mümkün.
Değişim için verilen gerçek mücadele umursamazlığı aşan bir “mesele etmek”le başlar; "neden" sorusuyla devam eder ve insanları harekete geçiren ve işbirliği yaptıran bir “anlatı”yla var olur. Değişim iradesi işte böyle statükoya meydan okur.
Bu alan, “anlatının yalnızca kelimeleri derlemekten ibaret olmadığını bilenler” için kuruldu. Birlikte düşünecek, birlikte yazacak ve birlikte yaşatacağız. Hikâyemizi geri almak için değil – onu birlikte yeniden yazmak için buradayız. Çünkü anlatıyı değiştirmek istiyorsak, anlatı biz olmalıyız.
“Savaş” yerine iyileşmenin, “kriz” yerine birlikteliğin, “biz ve onlar” yerine hepimizin olan hikâyemizi anlatıyoruz. Yıkmanın değil, inşa etmenin; korkunun değil, umudun dilini arıyoruz.
Anlatı, yalnızca slogan ya da kampanya değildir. Gerçek bir anlatı; yürüyen, konuşan, direnen bir beden ister. İnsan hakları savunucusu yalnızca hakları anlatmaz; onları yaşar, yaşatır.
Ne yaptığınız anlatıdır. Ne söylediğiniz, onu nasıl çerçevelediğinizdir.
Sahte anlatılar statükoya hizmet eder; kalıcı dönüşüm, ancak samimi anlatılarla mümkündür.
Popülist siyasetçiler, sınırları zorlayan söylemlerle “Overton penceresi”ni kaydırıyor, kamuoyunu yeniden çerçeveliyor. Tartışmayı çerçeveleyip anlatıyı kontrol ederken, sivil toplum çoğu zaman sadece tepki veriyor — böylece popülistlerin “biz ve onlar” çerçevesi pekişiyor.
Ama bu alan onların tekeline bırakılamaz.
Sivil toplum, sadece tepki veren değil, hikâyeyi kuran taraf olmalıdır.
Yeni anlatılar yaratmak, yalnızca bir iletişim meselesi değil; aynı zamanda adaletin, eşitliğin ve birlikte yaşamanın ta kendisidir.
Eğer biz kendi hikâyemizi yazmazsak, başkaları bizim yerimize yazar.
Bu websitesini işte bu nedenle kurduk.
Çünkü biliyoruz ki:
Anlatılar değişirse, dünya değişir.
O zaman birlikte düşünmeye, yazmaya ve yaşamaya var mısın?