Sivil Sesler Festivali
Arka Plan
Koronavirüs salgını hayatımızı alt üst ettiğinde bir kez daha konuşmaya başlamıştık dayanışmanın önemini. Hayatımıza fiziksel mesafe, maske, karantina, okulların ve işyerlerinin kapatılması, sokağa çıkma yasakları girdiğinde, pandeminin nedeni hakkındaki düşüncemiz ne olursa olsun ve kamu idaresinin tedbirlerinin ne derece yerinde olduğuna bakmaksızın bu halk sağlığı krizinden birbirimizi korumak için dayanışma ilkesine tutunduk.
Tüm dünyada devletlerin ve şirketlerin tutumu çokça eleştirildi. Sağlık hizmetleri ve önleyici tedbirlerin yetersizliği bir dünya krizi halini aldığında her yerde vatandaşların gönüllü çabası öne çıktı ve bir krizde daha sivil toplumun kilit rolü hakkında hemfikir olundu.
Sivil toplum örgütleri ise bir yandan kamusal politikalar hakkındaki eleştirileri yapıp, bunlara çözüm önerileri üretirken diğer yandan da mahallelerde, işyerlerinde, okullarda, hastanelerde, sokaklarda günlük alışveriş ihtiyaçlarından sağlık malzemeleri üretilmesine kadar çok geniş bir yelpazede kitlesel bir dayanışmayı harekete geçirdi. Bu süreçte ise sivil toplum örgütlerinin kendi aralarındaki iletişimin ve iş birliğinin arttığına da şahit olduk. Farklı alanlarda çalışan örgütler, farklı dünya görüşlerine sahip bireyler pandemi karşısında bir dayanışma sergilemenin gerekliliğine inandı ve yan yana geldi. Bir süredir her krizde ilk başvurulacak tedbir haline getirilmiş olan kültür sanat hayatının tasfiye edilmesine birlikte karşı durdular.
Pandemi günlerini henüz unutmaya başlamışken, tarihimizde görülmemiş bir felaket ile karşılaştık. 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremde on binlerce insanımız hayatını kaybederken, milyonlarcasının hayatı ise tamamen altüst oldu.
Hayatımızı derinden etkileyen bu afet karşısında ise, felaketin ilk anından itibaren sivil toplum örgütleri tüm kapasiteleriyle harekete geçti yine milyonları içinde alan dayanışma seferberliğine bir kanal olmaya çalıştı. İlk günlerin arama kurtarma seferberliği, sonrasında barınmadan gıdaya, eğitimden psikososyal desteğe ihtiyaç duyulan neredeyse her alanda sürdü. Şimdi ise önümüzde yıllarca sürmesi beklenen büyük bir onarım süreci var ve dayanışmanın her türlüsüne hala büyük bir ihtiyaç bulunuyor.
Dayanışma her zaman sivil toplumun ruhu olageldi. Nerede bir hak ihlali, nerede bir adaletsizlik, nerede bir eşitsizlik, nerede haklarından mahrum bırakılan insanlar, nerede yaşamı tehdit altında canlılar, yok edilen cansız varlıklar varsa, orada dayanışma hep vardı. Sömürülen işçiler arasında, ezilen köylüler arasında, ırk ayrımcılığı karşısında siyahlar arasında, ataerkil iktidar karşısında kadınlar arasında, homofibi karşısında LGBT+ bireyler arasında, erişilmezlik duvarları karşısında engelli bireyler arasında, yaşanabilir bir yer arayan göçmenler arasında, ihlaller karşısında hak savunucuları arasında ve hepsinin birbiri arasında dayanışma olmasa bugün bu toplumsal hareketlerden bahsetmek mümkün olmayabilirdi.
Diyebiliriz ki, sivil toplum epeyce dayanışmadan yapılmış bir ilişkiler alanıdır. Dayanışma, hepimizin kendi alanında dert edindiğimiz toplumsal sorunları aşmada hayati bir araç, önemli bir ön koşul. Madem ki değiştirmek istiyoruz, güçlerimizi birleştirmekten başka çaresi yok. Ortak sorunlarımız, ortak kimliklerimiz, ortak değerlerimiz ya da ortak ülkülerimiz bizi bir araya getirir; dayanışma bir araya gelenlerimizin yapabileceklerini arttırır, o kolektifin içindeki tüm bireyleri de güçlendirir. İnanıyoruz ki, dayanışma olmazsa, hep dilimizden düşmeyen sivil koordinasyon da olamaz, sivil iş birliği de.
Toplumda sivil örgütlerin etrafındaki dayanışma sadece krizlerin çözümüne katkı sağlamakla sınırlı mı? Çağımızın yaşadığı toplumsal ve ekonomik sisteme giderek yabancılaşan bireyi için kendini gerçekleştirme, güven duyma, sosyalleşme, bağ kurma, aidiyet, inisiyatif alma, özneleşme, komşuluk gibi ihtiyaçların karşılanmasında sivil dayanışma bir alan sunmuyor mu? Üstelik çoklukrizler denilen bir zamanda yeni felaket senaryoları hepimize giderek daha muhtemel gözükürken.
Değil mi ki dünya her geçen gün daha tekinsiz bir yer haline geliyor. Bitmek bilmeyen bölgesel savaşlar şimdi Filistin’de bir soykırıma varıyor. Dayanışma ihtiyacı sınır tanımıyor ve dünyanın dört bir yanında yankı buluyor. Çağımız kime sorsanız belirsizlikler çağı, savaşlar çağı, güvensizlik çağı, kutuplaşma çağı, yoksulluk çağı, sıkışmışlık çağı, veri gözetimi çağı, yapay zekâ çağı, çevresel refah krizi çağı, hız çağı, son şans çağı…
Bütün bunlara karşın çağın krizleri karşısında toplumlarımızın direncini arttırmak için dayanışma temelli davranışların ve örgütlerin güçlenmesi gerektiği her geçen gün daha fazla belirgin hale geldiğini söyleyemez miyiz? Şubat Depremleri örneğin, yaşanan krizin üstesinden gelmek için gerekli bir dayanışmaya toplumsal örgütlenemelerin katkısını göstermedi mi?
Son zamanlarda hem umutsuzluğu hem umudu, hem çaresizliği hem çareyi, hem korkuyu hem güveni, hem karanlığı hem aydınlığı, hem örgütsüzlüğü hem örgütlülüğü birlikte ve iç içe yaşamamızın bir nedeni de bu değil mi?
Bu nedenle, Sivil Sesler Festivalinin bu yılki açılış oturumu “Krizler Çağında Sivil Toplum ve Dayanışma” başlığını taşıyor.
Bu oturumda madem ki dayanışmaya muhtacız, peki dayanışmanın kurucu unsurlarını nasıl güçlendirebiliriz, dayanışmanın toplumsal tabanını nasıl genişletebiliriz, coğrafi ve beşeri sınırları nasıl aşabiliriz, dayanışmanın önündeki engelleri nasıl aşabiririz, dayanışma etiğini nasıl güçlendirebiliriz? dayanışmayı eşitsizliğin yeniden üretimi tuzağından nasıl uzak tutabiliriz, birbirimizin dayanışma öykülerinden neler öğrenebiliriz, dayanışma için elzem olan güveni, amaçlara bağlılığı nasıl kuvvetlendirebiliriz, nasıl daha iyi dayanışabiliriz? gibi sorulara hep birlikte yanıt arayacağız.
Dayanışma sivil toplumun ruhu ise, bu ruhun en çok ete kemiğe bürünüp aramızda dolaştığı zamanlar, maalesef afet günleri oluyor. Ve maalesef afet günleri de giderek sıklaşıyor. Depremler, seller, su taşkınları, toprak kaymaları, çığlar, fırtınalar, orman yangınları, maden kazaları, endüstriyel kazalar gibi pek çok doğal ya da insan kaynaklı olay gerekli önleyici tedbirlerin alınmadığı koşullarda insani, maddi, ekonomik ve çevresel kayıplarları içeren afetlere dönüşüyor.
Kurumsal altyapılarımızdaki mevcut kırılganlıklar, sorunlar ve eksiklikler afetlerin büyük ölçekli barınma, sağlık, eğitim, beslenme, su, sanitasyon krizlerine dönüşmesine neden oluyor. Üstelik kadınlar, LGBT+ bireyler, engelliler, çocuklar, yoksullar, göçmenler gibi özel ihtiyaçları olan kesimler bu krizleri en derinden yaşıyor, bu bireylerin sıklıkla en temel hakları dahi ihlal ediliyor.
Bu durumlarda ”yaraları sarmak” için artık büyük bir dayanışma seferberliği sergilemek gerektiğinde, sivil toplumun dayanışma ruhunun bir sureti, yaşam koşullarındaki bu kriz alanlarının onarılmasına yönelirken bir başka sureti ortaya çıkan bu insan hakları krizlerini izlemek, raporlamak ve eksik kamu politikaları için çözüm geliştirmeye odaklanıyor. Önümüzde iki boyutlu bir görev duruyor: bir yandan afetler ülkesinde risk/kriz yönetimi becerilerimizi kolektif olarak iyileştirmemiz gerektiği açık. Kent kent, mahalle mahalle, sektör sektör, örgüt örgüt insan hakları temeli bir kriz yönetimi kültürü geliştirmek ve özellikle afet durumlarında insani yardım çabalarını insan hakları temeli bir yaklaşımla sürdürmek. Dayanışmayı ilkeli ve örgütlü kılmak. Bu görevin sadece afet ya da insani yardım alanında çalışan sivil toplum örgütlerine özgü olmadığını Kahramanmaraş Depremleri sonrasında yaşayarak gördük.
Diğer yandan, hem merkezi hem yerel düzeyde kamu idaresinin afet riski azaltma, önleme, hazırlık, müdahale ve yeniden ayağa kalkma süreçlerini evrensel insan hakları standartlarında sürdürmelerine destek olmak için etkili bir izleme, savunuculuk ve işbirliği çalışması yürütmek en az ilki kadar önemli bir görev olarak sivil toplumun önünde duruyor. Riskin öngörülemezliği, krizin boyutları, ihtiyaçların aciliyetleri, olanakların sınırlılıkları benzeri nedenlerin feragat etme, göz ardı etme, erteleme, önemsizleştirme gibi ihlallere zemin oluşturmasını engellemek için örgütlenmesi gereken görkemli dayanışma sivil toplumun katkısını bekliyor.
Bu elbette ülkemize has bir durum değil. Dünyanın her yerinde afet risklerinin çok boyutlu ve çok katmanlı yapısı sivil toplum örgütlerinin bu ikili dayanışma görevini gündeme getiriyor.
2015 yılında gerçekleştirilen Üçüncü BM Dünya Konferansı’nda kabul edilen Sendai Afet Risk Azaltma Çerçevesi Belgesi’nin sivil toplum, gönüllüler, organize gönüllü çalışma kuruluşları ve toplum tabanlı kuruluşlar için öngördüğü roller bu konudaki uluslararası uzlaşıyı yansıtır:
“Afet risklerinin azaltılmasına yönelik normatif çerçeve, standart ve planların geliştirilmesi ve uygulanması bağlamında kamu kuruluşları ile işbirliği yapmak, gerektiğinde uzmanlık bilgisi sağlamak ve uygulamada yol göstermek; ulusal, bölgesel ve küresel plan ve stratejilerin uygulama süreçlerine katılmak; afet risklerinin azaltılması ve bu süreçlerin öğretilmesi kültürüne, toplumsal farkındalığa katkıda bulunmak ve desteklemek; afete dirençli topluluk yaklaşımını, farklı gruplar arasındaki sinerjiyi güçlendiren ve tüm toplumu kapsayan afet risk yönetimini, uygun biçimde desteklemek.”İşte bütün bu nedenlerle, Sivil Sesler Festivali’nin kapanış oturumu ise “Afetler, Sivil Toplum ve Dayanışma” başlığını taşıyor.
Türkiye’de afetlerde toplumsal dayanışmayı ve kurumlar arası işbirliğini desteklemek amacıyla bir araya gelişlerin yirmi yılı aşan bir geçmişi var. Bu uzun süreçte çeşitli adlarla bir araya gelen sivil toplum örgütleri, bugün Afet Platformu çatısı altında çalışmalarını sürdürüyor. Bu geleneğin sürdürücüsü olan Afet Platformu, Elazığ depremi (2020) sonrasında tüm afetlere daha iyi ve daha hızlı müdahale edebilmek amacıyla farklı yeteneklere sahip 24 STÖ’nün katılımıyla kuruldu. Kuruluşunun hemen ardından 2021 yılı içerisinde yönetişim yapısını ve süreçlerini kurumsallaşma yönünde girişimlere başladı. Bugün 58 üyesi ile Türkiye’de afet alanındaki en geniş sivil toplum ağı olan Afet Platformu da festivalde "Sivil Toplumda Bir Dayanışma Geleneği: Afet Platformu" başlıklı oturumla yer alacak.
Festival Programı
Türkiye'nin farklı kentlerinden, farklı hak alanlarında çalışan sivil toplum örgütlerinin katılımıyla bu yıl yedincisini düzenleyeceğimiz Sivil Sesler Festivali için çalışmaya devam ediyoruz.
Festival programını pek yakında açıklayacağız. Bizi takip etmeye devam edin.
Etkinlikler
Bu yıl festivalde pek çok etkinlik sizleri bekliyor!
Festival Mekanı
TED Üniversitesi
Ziya Gökalp Caddesi No:48 06420, Kolej Çankaya ANKARA