Değişim Dönüşüm

Türkiye’de sivil toplumun iletişim dili toplumsal ve politik gelişmelerle paralel olarak farklı dönemlerde önemli değişimler geçirdi. Bu değişim sadece teknik araçlarla değil aynı zamanda kullanılan dilin tonu, içerdiği değerler ve kamuoyu ile kurduğu ilişki biçimiyle de kendini gösteriyor. Aşağıda bu dönüşümün başlıca dönemleri ve karakteristik özelliklerini örnekleriyle birlikte sunuyoruz.
1990’lar – Yardım temelli, kurumsal ve yukarıdan aşağıya
Bu dönemde sivil toplum örgütlerinin çoğu hayır işleri ya da sosyal hizmetlerle anılıyor, “yardım eden” ya da “koruyan” kurumlar olarak kamuoyunda yer alıyordu. Bu yaklaşım iletişim diline de yansıyor; çoğu zaman pasif özneleri anlatan, kurum merkezli ve hiyerarşik anlatılarla karakterize ediliyordu. Faaliyet ve hizmetler genellikle bağışçının ya da uzmanın diliyle anlatılıyor, fayda gören kişilerin sesi çoğu zaman duyulmuyordu.
İletişimde kullanılan görsel ve yazılı malzemelerde genellikle hizmet alan kişiler anonimleştiriliyor ve edilgen imgeler kullanılıyordu. Bu durum ise kamuoyunun toplumsal eşitsizlikleri değil, bireysel mağduriyetleri görmesine neden oluyordu.
2000’ler – Hak temelli dönüşüm
2000’li yılların başı sivil toplumun iletişim dilinde önemli bir dönüşümün başladığı dönem olarak hafızalarda yer alıyor. Bu dönemde Avrupa Birliği’ne uyum süreciyle birlikte “hak temelli yaklaşım” kavramı hem savunuculuk faaliyetlerinde hem de kurumsal iletişimde daha sık kullanılırken sivil toplum aktörleri de ihtiyaç temelli dilin ötesine geçerek, kişileri “yardım edilen” değil, “hak sahibi” bireyler olarak görmeye başladı. Bu da dil ve anlatıya yansıdı. “Görünmeyeni görünür kılma”, “öznelerin kendi hikâyesini anlatması” gibi kavramlar bu dönemde iletişim ilkeleri arasında yer almaya başladı.
Bu dönüşüme öncülük eden kampanyalardan biri Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu’nun (TCK) yürüttüğü kampanyaydı. Kadınların ceza yasasında özne olarak yer almasını talep eden bu kampanya hem kullanılan yaratıcı araçlarla (mor kurdele, mor tül, açık mektuplar) hem de feminist iletişim diliyle dönemin en dikkat çekici örneklerinden biri oldu.
2010’lar – Anlatı inşası, dijitalleşme ve görsel dönüşüm
İkibinli yılların ilk on yıllık dönemi hak temelli bir dönüşüme işaret ederken, bunu takip eden yıllarda yeni medya araçlarının gelişimiyle birlikte sivil toplum iletişiminde "hikâye anlatıcılığı", "görsel iletişim" ve "dijital kampanyalar" öne çıktı. Faaliyetlerin değil, bireylerin hikâyesini merkeze alan içerikler yaygınlaştı. Bu yıllarda kampanya dili sosyal medya kullanıcılarının katılımını kolaylaştıran, paylaşılabilir sloganlar ve görsel unsurlarla yeniden şekillendi.
Örneğin Kaos GL, SPoD ve Pembe Hayat gibi LGBTİ+ örgütleri görünürlük artırmak amacıyla dijital kampanyalara ağırlık verirken; kişisel deneyim temelli videolar, sosyal medya zincirleri ve grafik içeriklerle kamuoyunda güçlü bir etki yarattı.
Benzer şekilde Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi’nin yürüttüğü kampanyalarda da kültürel mirasın korunması teması görsellerle ve tanıklık anlatılarıyla birlikte sunuldu. Kampanya sadece bir çevre meselesi değil, aynı zamanda bir hafıza ve hak meselesi olarak da çerçevelendi.
2020’ler – Dayanışma, duygusal ton, umut ve gerçeklik arasında yeni bir dönem
2020’li yıllar ise sivil toplumun pandemi, ekonomik kriz ve büyük afetlerle sınandığı yıllar olmaya devam ediyor. İçinde olduğumuz bu dönem duygusal teması güçlü, empatik ve toplumsal dayanışmayı vurgulayan bir iletişim dilini öne çıkarırken “birlikte iyileşme”, “dayanışma yaşatır”, “kimse geride kalmasın” gibi kavramlar da iletişim dilimizi şekillendirmeye devam ediyor.
İçinde olduğumuz dönemin dayanışma temelli iletişim dilinin belki de en çarpıcı yansıması 6 Şubat Depremleri sonrasında gözlemlendi. Türkiye’de Sivil Toplum Algısı Raporu’na göre, STÖ’ler bu süreçte kamu kurumlarından daha etkin ve güvenilir aktörler olarak algılandı. Bu dönem empatik ve güven temelli iletişimin hem kamuoyu nezdinde hem de sahada nasıl dönüştürücü olabileceğini açıkça ortaya koydu. Instagram canlı yayınları, sahadan gönüllü videoları, şeffaf bağış tabloları üzerinden yürüyen bu iletişimde güven, duygusal bağ ve pratik çağrı aynı anda kuruldu.
19 Mart 2025’teki Saraçhane eylemleri de sivil toplum örgütleri açısından dönüştürücüydü. Barışçıl toplanma hakkı çerçevesinde gerçekleştirilen eylemde sivil toplum örgütleri şiddetsizlik, insan hakları ve küresel dayanışma kavramlarını vurgulayan bir dil kullandı. Eylem duyurularında siyasi sloganlardan çok insani değerler öne çıktı.